Referans Referans Referans Referans Referans


Kurtuluşu Peygamberimizin Yolunda Aramak

“Muhabbetten hâsıl oldu Muhammed/ Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl”.

İnanılan, peşinden gidilen kişiyi, sunduğu fikri mutlaka iyi bilmeli, tanımalı ve de çok iyi anlamalı. Kulluğumuzu hakkıyla bilmeli, O’nun Resulünü tanımalı, anlamalı ve kurtuluşun bu yolda olacağına iman etmeli. Bugün Ümmetin en büyük sıkıntısı Sevgili Peygamber (S.A.S.) Efendimizi anmak ve ya hatırlamak değil, bu anma ve hatırlama işini bolca yapıyoruz. Esas olan O’nu hakkıyla anlamaktır. O’nu anladığımız zaman, ibadetlerimizi daha bir huşu içinde yapacağız. Hakkı, adaleti daha çok gözeteceğiz. Yaratılmış her şeye bakışımız farklılık kazanacak, kardeşlik duygularımız gelişecek sevgi ve muhabbetimiz tavan yapacaktır.

İnşallah bu yazım, Peygamberimizi anlamaya vesile olur.

Her doğum yeni bir hayatın başlangıcı, bu başlangıç yeniliğin, tazeliğin, umudun, istikbalin, neşenin, hayata tutunuşun doğuşudur. Her doğumla beraber ailenin neşesi artar, umutları tazelenir, hayal dünyası genişler, gönüllerde sevgi artar.

İnsan olarak yaratılmanın bir şerefi, bir haysiyeti vardır. Her normal insan haysiyet ve şerefini korumak ister. Haysiyet ve şerefini koruyamayan bir insanın, hayatta koruyacağı herhangi bir şey kalmamıştır.

Ufuk Peygamberin (SAV.) gelişi insanlığın kurtuluş mücadelesinin bir sisteme bağlanmasıdır. Zulme meydan okuyuştur. Kölelerin, seçkinlerin başına komutan olarak atanmasıdır. İnsan ahlakının, iffetinin, inancının, hakkının, hukukunun baş tacı oluşudur. Kadınlara Ana olma şerefi, şerefli bir eş olma hakkı, evlerin gülü, açan çiçeği, kız çocuklarının yaşama hürriyetinin dünyaya ilanıdır.

İslam öncesi dünyanın her tarafında fuhuş, faiz-tefecilik, insan hayatını alıp satan kölelik, hak, hukuk tanımayan ticaret ve en acımasız uygulandığı yerdir o günlerde Mekke. Âdem (as.) den beri kutsal olduğu kabul edilen Mekke zulmün en zalim uygulandığı merkez olmuştur. Kız çocuklarını o gün diri diri gömülmesi, ailelerin fuhuş sektörünün, tefeciliğin karşısında çaresiz kalışlarının acı ve cahilce bir neticesidir.

O devirde Mekke devletinin dini tefecilik, fuhuş ve putçuluktur. Devletin bu ilkelerine ters düşen her şey yok edilmeye mahkûmdur. Güçlünün hâkim ve haklı görüldüğü, yoksulun insandan sayılmadığı, bu zalim sistemin sahiplerinin dışında kalan kadınlar mal gibi alınan, satılan, sermaye olarak kullanılan yaratıklar sayılırdı.

Cahiliye döneminde kız çocuklarının diri diri kumlara gömülerek öldürülmesi bilinen bir hakikattir. Haysiyet ve şerefine bağlı olan kişiler o günün şartlarında bu değerleri korumada acze düştüklerini, maalesef kızlarını öldürerek meselelerini çözdüklerini zannediyorlardı. Zengin ve sistemin sahipleri aldıkları sayısız eşlerle, Mekke de beyaz bayraklı evlerde bu sayısız eşlerini sermaye olarak çalıştırıyorlardı. Bu hal insan şerefini zedeleyen bir haldi. Dünyanın her tarafında benzeri haller yaşanıyordu. Hadise sadece geçmişi hatırlatmak değil, bugüne ışık tutmaktır.

Bugün fuhuş sektörünün, faizciliğin (Bankacılığın), ticari sömürgeciliğin, adına moda denilen teşhirciliğin, kadın pazarlama şirketlerinin, çağın şartlarına uygun putçuluğun ve de gelişen şans (kumar) oyunları, o zamanları geride bırakacak kadar mesafe kat etmiştir.

O gün Mekke de ki beyaz bayraklı evleri bilmeden, fuhuş sektörünü anlamak zordur. O günkü tefeciliğin devamı için putçuluğun azgınlaştığını, Tevhide karşı şiddetini artırdığını, çıkarlarının devamı için oluşturulan seçkinlerin kendi putlarını kendilerinin yapıp, kendilerinin taptığını ve ya avamın bu putlara zorla taptırıldığını biliyoruz.

Allah’ın Resulüne bu çıkarlarının devamı için “her ne istersen verelim, ama putlarımıza (sistemimize) sakın dokunma” diye müşrikler yalvarıyorlardı. “Mal, mülk, devlet, şehvet hepsi senin olsun” diyenler karşılığında Yüce Nebi’den tek şey istiyorlardı, “sistemimize teslim ol”. Tevhidi anlamayanların acizlikleri burada ortaya çıkıyor. Bu teklifleriyle etki bırakacaklarını zannediyorlardı. Zalimler bilmezler ki; O’na yapılan dünyalıklar hiç mesabesinde, Dünya da, Ay da, Güneş te O’nun (SAV.) ilgi duyduğu şeyler değildir. Allah’ın Habibi, son dinin temsilcisi, Resulü, Nebisi olmak her şeyin üstündedir. Bizim içinde Allah’a kul ve Resulüne ümmet olmak şereflerin en büyüğüdür.

Karanlık asırların, devirlerin yaşandığı, insan haysiyet ve şerefinin yok edildiği, hak ve hürriyetinin olmadığı, zulmün egemen olduğu bir karanlık gecede insanlığın geleceğine “nur” olarak doğmuştur iki cihan güneşi Hz. Muhammed (SAV.) Efendimiz. İnsanlık bugün elde ettiği gelişmeği, inkişafı, medeniyeti, hürriyeti O’na borçludur. O yüce Peygamber Âlemlerin nurudur.

Ufuk Peygamberin Peygamberliğinden önceki devirlerde insanlık birbirinin “kurdu”ydu. Merhamet duyguları gelişmemişti, insanlık sevgiden yoksundu, merhametin olmadığı yerde sevginin gelişme şansı yoktur. Huzur ve mutluluğun ne olduğu bilinmiyordu. Şairlerin ifadesiyle “Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;/ Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!” (M. Akif Ersoy) “İman olmadan mutluluk olmuyor/ İnanan gönüller asla solmuyor” (S. Saygın) imanın rehberi de, sevginin mimarı da, insanlığın huzuru da, kardeşliğin temeli de, dünyanın saadeti de O’nun yüce yolunun yolcusu olmaktan geçiyor.

Biz Müslümanlar, Peygamber Efendimizi daha çok anmakla meşgulüz, bilmemiz gereken O’nu daha çok anlamamız, O’nun hayatını kavramamız, sünnetine talip olmamız, O’nun gibi inanıp, ibadet etmemiz, Tevhidi istikameti hayatımıza hâkim kılmamız esas görevimiz olmalı. Kurtuluşun yolu iman ve teslimiyetten geçer. O’nun hayatı inananların nurlu yoludur.

Ümmet olarak Peygamberimizin hayatını bir bütünlük içinde ele almalıyız. Müslümanlar daha çok şekle dayalı bir bağlılığı esas alıyorlar. Asıl mesele Peygamber efendimizin bütün hayatını, âlemler için elçi, uyarıcı, yol gösterici, zulüm ve adaletsizliye karşı mazlumun elinden tutan, güzel ahlakın temsilcisi, kısacası aile reisi, devlet adamı, şefkat ve merhamet timsali, barış ve kardeşliğin zirvesi, dayanışma ve paylaşımın mimarı, kimsesizlerin kimsesi yüce bir Allah Elçisidir.

Biz Müslümanlar Resulüllah (SAV.) Efendimizin doğum gününü “Kutlu Doğum” olarak anışımızın sebebi O’nun doğumu kurtuluşu arayan, iki cihanda huzur ve mutluluğa talip olanların doğumudur.

Ey Yüce Peygamber “Kutlu Doğum ”un, izinde olan, yoluna baş koyan Ümmetine kutlu olsun. Senin “Kutlu Doğum” un insanlığın doğumudur, bizimde doğum ve kurtuluşumuzdur. Sen Âlemlere Rahmetsin, bize cansın ey yüce Nebi.

“Andolsun ki Rasûllah’ta sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için en mükemmel bir örnek vardır” (el-Ahzab, 33/21).

Ey!.. Alemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberim, sana salât ve selam olsun.

31.03.2015, Kurtköy-İstanbul



YAZARIN DİĞER YAZILARI