Afis Makale Yarismasi Referans
Yazı Dizisi
21. Yüzyılda Örf ve Adetlerimiz
Programlarımız
Teşkilat Faaliyetleri
Hac, Umre & Geziler

21.YÜZYILIN EŞİĞİNDE ÖRF VE ADETLERİMİZ


3.BÖLÜM:

Kadın-Erkek ilişkileri

Destanlarımız kadını kutsal bir varlık olarak tanımlar Eski Türk kadını ok atan, savaşan, daima erkeğin yanında bulunan, hakan kocası ile beraber fermanlarımıza imza atan, namusuna son derece düşkün olan ana, eş, arkadaş ve yardımcıdır. Tarihin ilk devirlerinden yakın zamanlara doğru gelindiği dünyada Türkler kadar kadına değer vermiş, hak tanımış, onu toplumun canlı ve aktif bir uzvu olarak kabul etmiş, yeryüzünde pek az millet vardır, hatta yoktur. Öte yandan "hiç bir millet gösterilmez ki varlığına ait imkânları, şartları bizimki kadar kendi kadınlığına borçlu olsun."

Töre “yuvayı dişi kuş yapar” demiş. Peygamberimiz “Cennet anaların ayağı altındadır” buyurmuş, Mevlana gibi bir insanlık timsali “akıllı adam kadına mağlup olur” demekle yetinmeyip, “kadın yaratılan değil yaratandır” anlayışını sergilemiştir.

Bir anlayışa göre kadın toplumun en aktif elemanıdır. Çünkü cemiyete yol veren, yetiştirdiği nesillerle cemiyetin hamurunu müsbet veya menfi yönde yoğuran odur. Bunun içindir ki, kadına layık olduğu değeri veren, onu bir meta gibi düşünmeyen, onu sömürmeyen toplumların yüzü gülmüştür. Bakımsız, çorak bir araziden verim beklenmeyeceği gibi, kadına sağlıklı bir hayat sağlayamayan, onu eğitip terbiye edemeyen bir millet de geleceği üzerinde kumar oynamış olur.

Kadın Anadır

Analık kadına verilmiş imtiyazdır. Töre, “ ana gibi yar olmaz” demiştir. Ananın yavrusu ile olan maddi ve manevi ilişkisini konu edinen pek çok güzel söz, hikâye ve deyim vardır. Son yüz senedir, Türk analarının eğitim ve öğretimi tartışılır olmuştur. Bugün hâlâ bu konu halledilebilmiş değildir. Biz münakaşalardan uzak durmak istiyoruz. Burada gelenekler tespite çalışılmaktadır. Bu çerçevede eski Türk analarının asırlardır, nesilden nesille aktarılarak gelişip güzelleşen “şifahi kültüre” sahip bulunduklarını ve bunları çocuklarına bir emanet anlayışı ile aktardıklarını söylemek mümkündür.

Annesi için evlat, kendinin olduğu kadar belki daha ilerde imanının ve vatanının malı idi. Onlarla faydalı olacak şekilde yetiştirilmek istenirdi. Bunun çeşitli örnekleri gösterilebilir. Yahya Kemal için annesinin kedisine, daima Hz. Muhammed’i ve Padişahı sevmesi gerektiğini, hayatta tek arzusunun bir şehit anası olmak olduğunu söylediğini hatırlatalım. Burada padişah devlettir, vatandır. Analarımızın pek çoğu eskiden çocuklarına gazi veya şehit olması niyazı ile süt verirlerdi. Bugün din, vatan ve milletin gelişip kalkınması için hukuk çerçevesinde yapılacak her faaliyet gaza olarak düşünülmelidir.

Bir cemiyetin sıhhatli olması, annenin durumu ile yakından ilgilidir. Çocuk ilk tesirleri annesinden alır. Annenin yaşanan his, heyecan ve davranışları, imanı, çocuğun çevresinde ilk görüp hissettikleri olmaktadır. O, cemiyete sağlam ve sıhhatli fertler verebilecek niteliklerle sahip bulunmalıdır. Bunu sağlamanın yolları aranmalı, tanrının onlara verdiği bu üstünlüğü cemiyet de benimsemeli ve anneyi bu çerçevede düşünmelidir. Kadın, anne olarak aileyi görenek ve gelenekler nizamı içinde toplayıp birleştiren kimsedir, böyle olmalıdır.

Kadın Eştir, Sevgilidir, Arkadaştır

Tabiat insani kadın veya erkek tek başına değil, birbirine muhtaç ve birbirini tamamlayıcı olarak yaratmıştır. Kadınla erkek arasında annelikten çok farklı bir şekilde gelişen bu ilişki insanlık tarihinin en canlı sayfalarıdır. Sevgi, ask duygusu en fazla burada kendini gösterir. Meslek aşkı, vatan aşkı, millet sevgisi ve nihayet tanrı aşkı… Bütün bunların ortak noktası bir kadına sunulan sevgi ve aşktır. Bizim töremizde sevilen kadın can yoldaşı olarak düşünülmüş sadece bir takım duyguları tatmin eden bir varlık olarak görülmemiştir. Sevilen, sayılan değer verilen bir arkadaş olan kadın; yavrularının annesi, evi çekip çeviren; yuvayı koruyan en önemli bir varlıktır. Elbette bir toplumda olumsuz örnekler olacaktır, olmuştur. Karısını döven bir erkek ya anormal bir devre yaşamakta, ya da önüne gelenle dalaşan, kavgacı biridir.

İnsanın bulunduğu yerde anlaşmazlıklar olacaktır. Önemli olan bunları en asgariye indirmektedir. Bu kadınla erkek arasındaki ilişkide de kendini gösterecektir.

Eş olan kadın aynı zamanda arkadaş ve yardımcıdır. Ortak hayatın aynı paylı diğer yarısıdır.

Huysuz erkek olduğu gibi huysuz kadın da vardır. Töre, taraflardan hangisi huysuz olursa, diğerinin sabır etmesini şiddetle tavsiye etmiş, yuvanın korunmasını istemiştir. Bununla beraber evlenmek hak olduğu kadar boşanmak da haktır. Kadın ve erkeğin huyları, alışkanlıkları birbirine uymayabilir. O zaman yürümeyeceğine kanaat getirilen evliliğin anlayışla ve hoşlukla bitirilmesi gerekir.

Kadın sokakta da, taşıt araçlarında da kadındır. Millet dertlerinden birinin anası, karısı, bacısıdır. Dolayısıyla kendisine saygı gösterilmesi gerekir. Anamıza, bacımıza, hanımıza nasıl davranılmasını istersek günlük hayatımızda karşılaştığımız kadınlara öyle davranmamız gerekir. Töre “iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır” demiştir.

Kadının sadece bir seks vasıtası olarak görülmesi ve ona hep o gözle bakılması insanın yaradılışına ihanet anlamını taşır. İnsan bir takım duygu ve hasletleri beraberlerinde getirmiştir ama hiç bir zaman bunlardan yalnız biri demek değildir. Zaten yalnız birinin gelişmesi veya ağırlık kazanması halinde ortada normal bir insan yoktur.

Hele günümüz toplumlarında ve bizde artık kadın hayatin içindedir ve hemen pek çok mesleği yapabilmekte bu mesleklerin en üst seviyesine çıkabilmektedir. Hal böyle olunca onun sırf seks gözüyle görülmesi, sağlıklı bir bakış değildir.

Kadın gerek aile hayatının gerek toplum hayatının en önemli, en canlı ve o nispette de en sevgi ve saygıya layık bir uzvudur. Onun böyle değerlendirebildiğimiz ölçüde sağlıklı ve medeni bir toplum kurmuş oluruz.