ATİB Kurucu Genel Başkanı Musa Serdar Çelebi'nin
Almanya İçişleri Bakanı Horst Seehofer'e yazdığı Açık Mektup
Sayın İçişleri Bakanı Horst Seehofer,
Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın 2019 yılı raporunda Avrupa Türk-İslam Birliği (ATİB) ile ilgili aldığı karar nedeniyle, Size bu mektubu yazmayı, ATİB’in kurucu başkanı olarak görev sayıyorum.
ATİB, Ekim 1987’de Türk Federasyonu’ndan ayrılan dernekler tarafından kurulmuştur. ATİB’in sonradan gerçekleştirdiği girişimlerinin ve çalışmalarının tamamı, dini ve kültürel farklılığın korunması temelinde, istisnasız olarak kuruluş amacı ve temel ilkeleri olan barış içinde bir arada yaşama, eğitim alanında ve Türk nüfusunun Almanya’daki sosyal hayata aktif katılarak geleceği birlikte şekillendirmesi konusunda proaktif teşviklere dayanmaktadır. ATİB bu ilkelerden asla vazgeçmemiştir.
ATIB, öncelikle üstlendiği bu büyük sorumluluğa yönelik faaliyetlerinde bağımsız olmak amacıyla, Türkiye’deki hiçbir siyasi partiyle organik bağlar kurmamış ve bugüne kadar partiler üstü konumunu korumuştur. Bununla birlikte ATİB, toplumları parçalayan ve bir arada yaşamayı engelleyen ırkçı akımlar ve onların doğurduğu yabancı düşmanlığı, ayrımcılığı ve aşırılığı her fırsatta sözlü, yazılı ve fiili olarak şiddetle reddetmiş ve bünyesini proaktif bir şekilde koruyabilmiştir. Bu tutumu, toprak ve toplum bütünlüğünü tehdit eden her akım ve ideoloji için geçerli olmuştur.
Bu sebeple ATIB sadece yerel Türk nüfusu tarafından saygı görmekle kalmamıştır. Mesela Kürt üyelerimiz gibi farklı etnik kökenlere veyahut farklı siyasi görüşlere sahip insanlar ATİB çatısı altında huzurla yer almakta ve dernek gündemlerini beraber belirlemektedir. ATİB’in Alevi/Bektaşi dernekleriyle olduğu gibi farklı dini yönelimlerdeki kuruluşlarla olan dostluk ilişkileri, ortak etkinlik ve/veya ritüellerin organizasyonunda ifade bulmakta ve böylece daha da güçlenmektedir. Ayrıca Alman sivil toplumundaki partiler üstü konumu ve aşırılarda uzak ılımlı yapısı nedeniyle, şehir yönetimlerinin düzenleyeceği kültürel etkinlikler ve/veya çalışmalarda Belediye Başkanları her zaman ATİB ile ortak çalışmayı tercih etmekte, bunu ise açıkça söylemektedirler.
Tabii ki burada yaşayan Türklerin anavatan Türkiye ile kişisel ve duygusal bağları inkâr edilemez. Çünkü durumlar bugün çok farklı olsa da bir zamanlar Türkiye’deki siyasi güvensizlik ve belirsizlikler nedeniyle vatanlarını geride bırakmak durumunda kalan ve özgürlük arayışı içinde Almanya'nın genç demokrasisine sığınan Türklerin kökleri Türkiye’de bulunmaktadır. Yeni ve daha olumlu bir konjonktürde, sonraki nesiller eşitlik, irade özgürlüğü ve toplumun her alanına eşit ve adil katılım için çabalayabilmiştir. Almanya’daki hak ve adalet çerçevesi içerisinde ATİB, işte bunu kendine görev edinmiş, ama kendisi de başlangıçtaki işlevsel konumundan evrilip, her bakımdan ilerleyerek belirleyici bir aktör haline gelmiştir.
Bugün Almanya bizim vatanımızdır. Sahip olduğumuz değerler ve dini inançlarımız kendi rızamızla geldiğimiz ve yaşamaya devam ettiğimiz ülkeye sadakati emrediyor ve ATİB bu esasa sıkıca bağlıyız. Ama asıl önemli olan Almanya'da ATİB'in kuruluşu sırasında veya sonrasında doğanların, şimdi mesleki eğitim veya üniversite diplomasına sahip, işçi veya hatta işveren konumunda, ama bu ülkenin birer vatandaşı olarak haklarının ve görevlerinin bilincinde toplumsal hayatın her alanında yer almalarıdır. Aynı zamanda önemli birşey daha gerçekleşmiştir: yerel Türk nüfusu ile ATIB arasındaki karşılıklı değişim ve etkileşim süreçleri, ATİB içerisinde ister istemez
gelecek odaklı ve öz kontrollü dinamik mekanizmalar doğurdu. Bunlar ise bugün ATİB’in miyop veya aşırı çıkarların dengelenmesi yönünde büyük bir geri adım atmasını neredeyse imkânsız kılmaktadır. ATİB kuruluşunun, ideolojik altyapısının özellikle 33 yıl boyunca bir kez dahi şiddete dönüşmemesi, barış için hiçbir zaman bir tehdit olmadığı vurgulanmalıdır.
Dolayısıyla, ATIB'in 2019 raporunda doğru olmayan bir şekilde "Ülkenin güvenliğini tehlikeye atan ve aşırılıkçı yabancıların çabaları" başlığı altında sınıflandırılması ve kuruluşun özgür, eşit, adil ve hoşgörülü bir demokratik yapılanma yönünde tüm çaba ve çalışmalarını yok sayması çok üzücüdür. Böylelikle aslında bastırılmak istenen dinamikler beslenmektedir, ki asıl bunlar tehlike arz eden yerli veya yabancı popülist ve aşırılık yanlısı grupları ve basmakalıp düşüncelerini temsil etmektedir. Sonuç itibariyle, Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın 2019 yılı raporunun bu suçlamaları Almanya’daki Türk asıllı genç nesillerinin, bugünün zaten hayli kutuplaşmış ortamında zaten çok zor olan yapıcı tutumunu ve angajmanını aşırı uç grupların lehine zayıflatmaktadır. Bu anlamda rapor ‚kendini gerçekleştirme‘ tehlikesini barındırmaktadır.
2019 yılı raporunun hangi meşru kanıtlar ve genelleştirilebilir gözlemlere dayandığı, kurucu başkanı olarak uzun yıllar yönetimini üstlendiğim ATİB için anlaşılır gibi değil. Rapor Almanya’ya yakışmayacak biçimde 'bilgi ve aydınlatmadan’ uzaktır. Bu vesileyle, derneğimizin karartılmasını şiddetle reddetmekte ve yanlışlığın acilen düzeltilmesini talep etmekteyiz. ATIB olarak, her zaman özgürlük düşmanı çabalara karşı, örneğin her türlü bilinçlendirme önlemleriyle, Alman Devleti ile birlikte çalışmaya hazır olduğumuzu da bilmenizi isteriz.
Saygılarımla,
Musa Serdar Çelebi