Vefatının 31. Yılında Seyyid Ahmet Arvasi Hz.
Değerli kardeşlerim,
Önce merhum Seyyid Ahmet Arvasi hocamızı rahmetle ve minnetle anıyor, makamının cennet olmasını Cenab-ı Hakk’dan niyaz ve temenni ediyorum.
Şimdi sizlere kısaca hayat hikayesini sunmak istiyorum. Aslında bir insanın nerede ve nezaman doğduğu v.s. önemli değildir. Önemli olan kişinin icraatları, eserleri ve mefkuresidir.
Seyyid Ahmed Arvasi hoca efendi, 15 Şubat 1932 Pazartesi günü, Ağrı ilinin Doğubeyazit kasabasında doğmuştur. Ailece, Van’ın Bahçesaray (Müküs) kasabasına bağlı Arvas (doğanyayla) köyündedir.
Soyadı kanunu çıktıktan sonra, köylerinin adı, soyadları olmuştur. Bu nedenle muhitlerinde, bu köyün adına izafeten < Arvasiler> olarak tanınırlar.
Babası, Van gümrük müdürlüğünden emekli Abdulhakim efendi, annesi, ev kadını Cevahir hanımdır. Birisi kendinden büyük beş kardeşi vardır.
Evli ve beş çocuk sahibidir, babasıdır. Merhum Arvasi‘nin Tahsil hayatı ise şöyledir; İlk okula Van’dan başlamış, Doğubeyazıt’ta bitirmiştir. Daha sonra Erzurum Erkek Öğretim Okuluna kaydolmuştur. 1952 yılında ilk okul öğretmeni olarak çalışıp, askerliğini yedek subay olarak tamamladıktan sonra, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü pedagojik bölümüne kaydolmuştur.
1958 yılında oradan mezun olarak, sırasıyla Balıkesir, Bursa ve İstanbul Eğitim Enstitülerinde Meslek dersleri öğretmenliği ve muhtelif öğretmen okullarında ve enstitülerinde pedagoji öğretmenliği yapmıştır. Böylece, vatanına binlerce, hatta onbinlerce öğretmen yetiştirmiştir. Aynı zamanda Hergün Gazetesinde günlük makaleler yazmış ve birçok yayınlanmış eserleri vardır. S. Ahmet Arvasî Hazretlerinin yayınlanmış eserleri de şunlardır:
Kendini arayan insan, İnsan ve insan ötesi, Türk-İslam Ülküsü 1, 2, 3, Eğitim Sosyolojisi, Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz ile İlmi-Hal gibi kitapları yayınlanmıştır.
1979 yılında emekli olmuştur. S. Ahmet Arvasî hoca efendi 31 Aralık 1988’de henüz 56 yaşındayken hakkın rahmetine kavuşmuştur. Yazarın kendi ifadesine göre ideali ve gayesi ise şöyledir: Ben İslâm, Îman ve Ahlâkına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, büyük Türk Milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslam‘ı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim. Benim milliyetçilik anlayışımda, asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur. İster azınlıklardan gelsin, ister çoğunluktan gelsin her türlü ırkçılığa karşıyım.
Bunun yanında Şanlı Peygamberimizin “Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz, Kavmin Efendisi Kavmine hizmet edendir“ ve “Vatan sevgisi imandandır“ tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere de bağlıyım.
Öte yandan, İslam‘ın, yakından uzağa doğru bir fetih ruhu ile bütün beşeriyeti Tevhid Bayrağı altında bütünleştirmeye çalışan bir ilahî sistem olduğunu da asla unutmuyorum.
Yine, Sevgili Peygamberimizin; “İlim, İslâm‘ın kaybolmuş malıdır, nerede bulursa alınmalıdır“ tarzında formülleştirdikleri mukaddes ölçüye bağlı olarak hızla muasırlaşmak gereğine inanmaktayım. Bu, Türk-İslam Kültür ve Medeniyetinin yeniden doğuşu (rönesansı) olacaktır. İslam’dan zerre taviz vermeksizin, yepyeni müesseseler ile zamanımızın bütün meseleleri, vahyin, peygamber tebliğlerinin ve Sünnet yoluna bağlı büyük müctehidlerinin açıklamalarının ışığında, yeniden bir tahlile ve terkibe tabi tutulabilir.
İnanıyorum ki, hem Türk olmak, hem Müslüman olmak, hem de muasır dünyaya öncülük etmek mümkündür. Ecdadımız, bütün tarihleri boyunca, bunu denediler ve başarılı oldular. O halde, bizler niye bu tarihi misyonumuzu yerine getirmeyelim. Asla unutmamak gerekir ki, yabancı ideolojiler yabancı ve istilacı devletlerin fikir paravanalarıdır, milletleri içten vuran sinsi tuzaklardır. Bunu bildiğim ve buna inandığım içindir ki, Türk devletini bölme ve Türk milletini parçalama oyunlarına ve tertiplerine karşı durmayı, büyük bir namus ve vicdan borcu bilmekteyim. Hele, bir Doğu Anadolu çocuğu olarak doğduğum ve büyüdüğüm böyle etrafında döndürülmek istenen hain niyetlere ve kahpe tertiplere karşı elbette kayıtsız kalamazdım. Kesin olarak iman etmişimdir ki, Müslüman-Türk Milleti ve onun devletleri güçlü ise İslam dünyası da güçlüdür. Aksine bir durum varsa, bütün Türk Dünyası ile birlikte İslam Dünyası da sömürgeleşmektedir. Galiba, bu durumu, en iyi idrak edenler de düşmanlarımızdır. Onun için, bütün İslam Dünyasını esir almak isteyen şer kuvvetlerinin ilk hedefi Türk Devletleri ve Türk Milleti olmuştur. Tarihten ibret almasını bilenler, bunu ayan beyan göreceklerdir. Durum günümüzde de aynıdır.
Onun için diyorum ki, Türk Devletini yıkmak ve Türk Milletini parçalamak isteyen bölücüler, yalnız Türklüğe değil, İslama da ihanet etmektedir.
İşte görüldüğü gibi ve yazarımızın kendi ifadesinden de anlaşıldığı üzere hayatını ve çalışmalarını Türk-İslam Ülküsüne adamıştır. Eserlerinden de ortaya koyduğu çerçevede kendisini Türk-İslam medeniyetinin yeniden dirilmesi için vakfetmiştir. Bunun gerçekleşmesi için nelerin gerektiğini, nasıl yaşanması lazım geldiğini anlatmaya çalışmıştır. Yine kendisi bir eğitimci ve pedagog olarak ilk önce insanı ele almış, Peygamber Efendimiz (SAV) “Kendini bilen Rabbini bilir“ hadisi çerçevesinde insanı tanımaya ve tanıtmaya çalışmıştır. Onun için, İnsan kendini aramaktadır’ demektedir.
Biz, kendimizi aramaktan değil, kendimizi bulmak ümidini yitirmekten, yahut kendimizi aramak çabasını bırakmaktan korkmalıyız, diyor. Kendini bilenin, Rabbini bileceğini, Rabbini bilenin de, Rabbinin kendine şah damarından daha yakın olduğunu idrak ederek, gerçek manada, Rabbinin kulu olarak, onun koyduğu nizam içerisinde ebedi saadeti kazanması gerektiğini bilen insandır.
S. Ahmet Arvasi hoca efendi; Dünyanın en önemli meselesinin İnanç buhranı olduğunu söylemektedir. Bunun için makalelerinde ve eserlerinde hep bunu ön planda tutmaktadır. Bu doğrultuda irşad ve bilgi verici eserlerini kaleme almıştır. Bir mütefekkir ve sosyolog olarak, Türk Milletinin ve İslâm Âlemi‘nin sosyal problemlerini tesbit ederek, çözüm yollarını göstermiştir. Kurtuluşun İslam‘da olduğunu söyleyerek, kendi değerlerimizi, kültürümüzü muhafaza ederek, Türk-İslâm Ülküsüne bağlı, Türklük şuur ve vakarına, İslam îman, aşk, ahlâk ve aksiyonuna sahip, Türklüğü bedeni, İslâmiyeti ruhu bilen, milletini teknolojik hamlelerle dünyanın bir numaralı devleti yapma özlemi ile çırpınan, Dünya Türklüğünün, İslâm Dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet bir gençlik yetiştirmekten başka çaremiz olmadığını ortaya koymuştur. Bu sözleri ile S. Ahmet Arvasi hoca efendinin nasıl bir dava adamı ve idealist bir insan olduğunu görüyoruz. Eserlerini okuduğumuz ve incelediğimiz zaman yine görüyoruz ki, hayatını ve çalışmalarını Allah’ın ve Rasulünün yoluna, hizmetine vakfettiğini. İimi-Hal kitabindaki ithaf yazısından diğer eserlerine varana kadar neyi arzu ettiğini, neyi gaye edindiğini anlıyoruz.
Son olarak kendisi hakikaten bir Türk-İslam Ülkücüsü olarak yılmadan, usanmadan, davası uğruna mücadele etmiş bir değerli insandır. Onu burada tam manasıyla anlatmak mümkün değildir. Bu sebeple onu daha iyi anlamak ve tanımak için mutlaka eserlerini okumak gerektiğine inanıyorum. O zaman yazarımızı daha iyi tanımış ve nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu idrak etmiş oluruz.
Cenab-ı Hakk‘tan tekrar kendisine gani gani rahmet niyaz ediyorum.
Böyle ilim, eser bırakan insanların zaten amel defterleri kapanmaz. Çünkü iki cihan güneşi Peygamber Efendimiz (SAV) Hadis-i Şeriflerinde, “İnsan öldüğü zaman amel defteri kapanır, ameli kesilir. Ancak üç kimse müstesna; Sadaka-i Câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat“ buyurmaktadırlar.
Arvasi hoca efendi bunu bilerek ilme de çok büyük önem vermiştir. Kendisini bir ilim adamı olarak, uhrevi ve dünyevi ilimlere çok yer vermiş, ilim her şeyden önce insanı Allah’a götürmeli ve şanlı Peygambere ulaştırabilmelidir, demiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “İlim, İslamın hayatıdır, canıdır“.
Peygamber Efendimiz her fırsatta ilim ve alimleri övmüşlerdir. Onun için ilim ve alimler üzerine çok hadisleri vardır. Buradan bir kaçını zikretmek istiyorum:
“Âlimin uykusu, cahilin ibadetinden, uyanıklığından daha hayırlıdır, üstündür.“
“Âlimlerin hak yolunda akıttıkları mürekkep, şehid kanından daha mübarektir.“
“Bir Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir.“
“Âlimler Peygamberlerin vârisleridir.“
“İlmiyle amel eden âlimlere tabi olunuz, onlar dünyanın ışığı, ahiretin kandilleridir.“
“Âlim bir kimseye hürmet ve tazim eden Rabbine hürmet ve tazim etmiş olur.“
“Âlimin yüzüne bakmak ibadettir.“
Daha bu konuda bir çok Hadis-i Şerif vardır. Çünkü, “Herşey için bir mani, ilim için bir çok maniler vardır.“ buyruluyor.
Bu nedenle, bir fikir ve gönül adamı olan, S. Ahmet Arvasi hocamız bunları iyi kavrayarak insanlara ve özellikle Türk Milletine ve İslam Âlemine faydalı olmak için okumuş, araştırmış, incelemiş, yazılar ve eserler ortaya koymuştur. Bunun için ebedi olarak alınacaktır. Allah kendisinden razı olsun diyorum. Bununla birlikte sizleri üç ihlas bir fatiha okumaya davet ediyorum.
<< El Fatiha…>>
Durmuş Yıldırım
ATİB Genel Başkanı

Durmuş Yıldırım