Yeni Bir Döneme Başlarken…
Dergiler Kültür hayatımızın önemli bir parçasıdır. Referans dergimiz de, yıllar önce ATİB teşkilatımızın içinde bulunan ve hizmet eden, Avrupa’daki insanlarımızın dertlerini ve geleceğini düşünen arkadaşlarımız, yazar ve düşünürlerimiz tarafından uzun zamandan beri yayınlanmaktadır. İnşallah bundan sonra da içinde yaşadığımız farklı kültür coğrafyasında kültürümüzü koruyarak, geliştirerek yaşanması ve ilelebet var olması için daha güçlü bir şekilde yayın hayatına devam edecektir. Biz de, yazı kadrosuna daha güzel bir Referans için gerekli desteği vermeğe devam edeceğiz.
Değerli Genel Yayın Yönetmenimiz Mahmut Aşkar Bey, Referans Dergimizin kapağına attığı başlıkta, “Avrupalı Türk Kimden Yana” diye sormuş. Avrupalı Türk 57 yıllık göç sürecinde tabiri caizse, ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabildi. Dolayısıyla arafta kalmıştır... Esasında kendinden olması lazım fakat kendi de olamamıştır. Gerek Türkiye’deki ve gerekse Avrupa’daki gelişmeler ve değişimler buna hep engel olmuştur. Avrupa’daki sivil toplum kuruluşlarımız da bu konuda tam manasıyla öncülük yapamamıştır. Ortak noktalarda istenilen ve beklenen birlikteliği ve duruşu sağlayamamışlardır. Taassup, teferruat ve diğer etkenler buna engel olmuştur.
Türk işgücü göçünün geçicilikten kalıcılığa dönüşmesiyle birlikte, özellikle göçmen Türk ailelerine yönelik dışlanma ve ayrımcılık giderek artırmıştır. Türk ve diğer göçmen toplulukların, dışlanma, ayrımcılık ve son zamanlarda şiddete dönüşen yabancı düşmanlığıyla karşı karşıya kalmasında en önemli etken, bir-iki istisna dışında Avrupalı toplumların çoğunun dini ve etnik azınlıklarla bir arada yaşama tecrübesinin eksik olmasıdır.
Bunu müteakiben izlenilen entegrasyon politikaları da aynı etkenin izlerini taşır. Farklı kültürlere mensup göçmenlerin kimlik değerlerini gözardı eden, tek taraflı bir entegrasyon (uyum) politikasının başarılı olması mümkün olmayacağı gibi, yerli çoğulcu toplumun değer yargılarına ve hayat tarzına saygısızlık da, birlikte yaşamayı olumsuz etkiler.
Diğer bir ifadeyle, bu tür politika ya da yaklaşımların gayesi; farklı kültürlere mensup azınlıkların çoğulcu toplumla, çokkültürlü bir toplum oluşturmak olmalıdır.
Özellikle Almanya gibi bazı ülkelerde Müslüman göçmen kimliğini resmen tanınması veya kabulü, dini alanda tanınmayı öngörür ve başarılı entegrasyon politikalarının bir parçasıdır. Bu tanıma, “Alman İslam’ı” ya da genelde “Avrupa İslam’ı” gibi tanıma ve dayatmalar şeklinde olmamalıdır.
Bizler uzun zamandır burada yaşayan ve buralı olmuş Avrupa Türkleri ve Müslümanlarıyız. Avrupa’da da önemli bir süreçten geçiyoruz. Biz Müslümanlar son yıllarda Almanya’da bir "Deutscher İslam” yani “Alman İslam'ı" dayatmasıyla karşı karşıyayken, şimdi de Fransa’dan bir grup entelektüel, yayınladıkları bildiride, “Bazı Kuran ayetlerini değiştirin veya çıkarın” diyorlar.
İslam’dan uzak, önyargılı veya bilgisizce ortaya atılan, kısmen de biz Müslümanlara dayatılmaya çalışılan bu tür görüşler hangi niyetle ortaya atılmış olursa olsun, asla tasvip etmeyeceğimiz ve bizim gerçeğimizi yansıtmayan mülahazalardır.
Bizi ilgilendiren bir diğer önemli konu ise, “Solingen Faciası”dır. Geride bıraktığımız günlerde Genç Ailesi’ne mensup beş masum insanın yakılarak katledildiği “Solingen Faciası”nın 25. Yıldönümünde hayatını kaybedenleri rahmetle andık. Bu olaydan da ders çıkarılmadığını görüyoruz. Bunca acı tecrübeye rağmen ders alınmış olsaydı şayet, “Solingen Faciası” üzerine yenileri yaşanmayabilirdi. Solingen sonrası Almanya Türkleri, sekizi Türk toplam on kişiyi kurşunlayarak öldürenlerin, NSU adlı Neo-Nazi Yeraltı Terör Örgütü olduğunu öğrenince, yeni acılar ve endişelerle sarsıldı.
Geride bıraktığımız 2017 yılında Almanya’da 950 camiye saldırıldı. Bütün bu menfi gelişmelere rağmen, canımız, malımız ve mabetlerimizle biz Müslümanlar, yaşadığımız ülkenin kanunlarına ve güvenlik birimlerine teslimiz. Hayat devam ediyor; herşeye rağmen kuruluşlarımızla, camilerimizle ve buralı olmuş insanlarımızla biz artık buralıyız!
Diğer taraftan, birçok hayır ve bereketi bünyesinde bulunduran ve sayılı günler olan mübarek Ramazan ayını geride bırakmış bulunuyoruz. Ramazan ayının cemiyetimiz, İslam dünyası ve müslümanlar üzerinde önemli bir yeri ve tesiri vardır. Ramazan ayı, içtimai bütünleşme, dayanışma, paylaşma, murakabe, muhasebe, mesuliyet ve sorumluluklarımızın yeniden gözden geçirildiği önemli ve müstesna günlerdir. Ramazan Proğramı dolayısıyla, ziyaret ettiğimiz teşkilatlarımızın büyük çoğunluğunda hergün iftar yemeklerinin veriliğine şahit olduk. Bu sebeple, çoluk çocuk, kadın kız, genç yaşlı, farklı ülkelerden gelen Müslüman kardeşlerimizle dolu dolu İftarlar yaptık. Burada yeni bir gelenek ve kültür oluşuyor. Bu vesile ile bütün dernek mensuplarımıza bu gayretlerinden ötürü teşekkürlerimi sunuyorum.
ATİB olarak bu yılki Ramazan sloganımız; “Ramazan, olanı paylaşmayı ve olmayanla dayanışmayı öğretir” şeklindeydi. Ramazan; İbadetlerin, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın yoğunlaştığı, nefislerin terbiye edildiği, fakir ve yoksulların gözetildiği, sevap ve mükafatın, af ve mağfiretin zirveye ulaştığı bir aydır. Bu anlamda, bu ayı Allah’ın rızasına uygun, manasına ve ruhuna göre, birlik, beraberlik ve dayanışma içerisinde geçirme gayreti içerisinde olduk.
Bugün maalesef İslam dünyasının büyük bir kısmı sıkıntı içerisinde, zulüm altında, açlıkla, susuzlukla, hastalıkla karşı karşıya, milyonlarca müslüman evsiz barksız bırakılmış, yurtlarından sürülmüş, kendi vatanlarında mülteci durumuna düşmüşler, bir lokma ekmeğe, bir tas suya hasret kalmışlardır. Bu insanların feryadlarını kimse duymuyor. Sözkonusu Müslüman olunca, insan Haklarından, demokrasiden, hukuktan bahsedenleri, barış havarilerini maalesef göremiyoruz. Her Ramazan’da olduğu gibi, yine bu Ramazan boyunca da sofralarımız kadar gönül kapılarımız da herkese açıktı.
Anavatanda uzak her insanın dörtgözle beklediği izin mevsimine girmiş bulunuyoruz. Avrupa’da yaşayan her Türk anavatan hasretiyle, sılayı rahim yapmak için yollara düşüyor bugünlerde... Bütün okuyucularımıza hayırlı yolculuklar ve iyi tatiller diliyorum.
Durmuş Yıldırım
ATİB Genel Başkanı

Durmuş Yıldırım