Referans Referans Referans Referans Referans


Kınalı Hasanlar, Seyyid Onbaşılar ve Torunları

Bugünlerde ‘’Çanakkale Geçilmez’’ sloganıyla Çanakkale zaferinin 100. yıl anma programları yapılmaktadır. Çok değişik etkinliklerle yapılan anma programlarına katılım oldukça iyi.

ATİB’in tüm derneklerinde yapılan etkinliklerde din görevlilerimiz büyük gayret gösterdiler, kendilerine teşekkür ediyorum. Özellikle çocuklarımızın programlara dâhil edilmesi oldukça önemlidir. Bunun benzeri programlar, İstanbul’un Fethi, Mekke’nin Fethi, Sakarya, Dumlupınar muharebeleri gibi birçok anmalarla devam ediyor.

“Kutlu Doğum” proğramları da son yıllarda yapılan anma programların başında gelmektedir. Elbette bunlar yapılmalıdır... Önemli olaylar, tarihimizde iz bırakan hadiseler, önemli şahsiyetler, doğum ve ölüm yıldönümlerinde anılmalı, çocuklarımıza geçmişimizi, tarihimizde, manevi dünyamızda iz bırakanlar öğretilmelidir.

Tarih şuuru çok önemlidir. Tarihinizi bilmezseniz geleceğinizi tayin etmekte zorlanırsınız... Ve coğrafyanızı başkaları çizer. Benim üzerinde durmak istediğim konu, sadece anmakla kalınmamalı, o ruh anlaşılmaya çalışılmasıdır. Tarihi olaylar ve şahsiyetler sadece bir hikaye gibi anlatılmakla kalırsa ciddi bir sonuç getirmez.

Olayların ve şahısların o şartlardaki ruhunu anlamaya çalışmak, inancı, imanı, ruhu ve ideali kavramak gerek. Hasan’ın başını kınalayan Yozgatlı ananın, 140 okkalı mermiyi kucaklayan Onbaşı Seyyid’in imanını, inancını ve idealini kavrayabilmek önemlidir. Bu imanın arkasında yatan ideali kavramak önemlidir.

‘’Mabedime değmesin namahrem eli’’ diyen şairin neyi kasteddiğini iyi kavramak ve anlamak lazımdır. İçerinde bulunduğumuz durum göz önüne alınmalı ve tefekkür edilmelidir. Onbaşı Seyyid hangi imanla o mermiyi kaldırıp topa yerleştirip, “Ya Allah!” diyerek ateşlemiştir... Çanakkale’yi geçilmez kılan Seyyidlerin, Kınalı Hasanların, 255 bin Şehit Mehmetçiğin taşıdığı İmanını biz torunları taşıyor muyuz? Anafartalar’da, ben size ölmeyi emrediyorum, diyen Mustafa Kemallerin niçin ölmeyi emrettiğini kavrayabiliyor muyuz? Çanakkale fiziken geçilemedi... Anadolu’yu sonradan işgale kalkanları, milletinmiz yine aynı imanla binlerce şehit vererek Anadolu’dan attı.

Bu anma programları yapılırken gençlerimize, çocuklarımıza ve hatta kendimize vermek istediğimiz mesaj nedir? Kahramanlık mı? Mücadele ruhu mu? Yoksa Mehmet Akif’in, ‘’Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı/ Düşün altında binlerce kefensiz yatanı’’ mısralarında vermek istediği, bu vatanın nasıl kazanıldığını, binlerce, on binlerce şehit verilerek yurt edinildiği mesajı mı? Elbette bunların hepsi var. Ama esas konu o mücadeleye sevk eden iman, inanç, ideal ruhunun verilmesidir. Kimlikli, şahsiyetli, hür ve bağımsız olarak yaşama duygusunu aşılamaktadır. Kimliğinizi, şahsiyetinizi, kişiliğinizi kaybettiğiniz an, o vatan artık size ait gibi görünse de, başkalarının hizmetinde demektir.

Dünyanın neresinde olursak olalım, bizi biz yapan değerlerimizle, tarihimizle, imanımızla kimlikli, kişilikli nesillerin yetişmesi gayemiz ve hedefimiz olmalıdır. Bunun için yapılan tüm çalışmalar, programlı, disiplinli, duyarlı olmalıdır. Her faaliyet bir pozitif etki ve algı oluşturmalıdır.

Dedemin Loğu
Şimdi de sizlere dedemin “Loğ hikâyesini”, daha doğrusu yaşanmış bir olayı anlatmak istiyorum. Ama önce ‘’Loğ’’ nedir onu belirteyim…

Loğ, eskiden köylerin çatısız, toprak damlarında çatlakları gidermek için silindir şeklinde beyaz taşlarla 30-50 kilo ağırlığında iki tarafına yontulan oyuklara takılan ‘’Loğ eli’’ denilen ağaçtan yapılma geçmeli aletlerle damlar düzeltilirdi. İşte o silindir şeklinde yapılan beyaz taş silindirlere ‘’Loğ’’ demişler. Bu isim birçok yörelerde farklı adlarla da anılır.

İsmailli köyü ağası olan dedem, hizmetkârına diyor ki: ‘’Sabah namazı vakti gel seni Kuşçu Köyü ağasına göndereceğim’. O gecesi hizmetkâr uyuya kalıyor. Biraz geç uyanınca, dedeme uğramaktan çekiniyor (dedem rahmetli biraz sert mizaçlıymış) ve nasıl olsa Kuşçu ağası niçin gideceğimi biliyordur diye düşünüp, dedeme uğramadan gidiyor. (Kuşçu köyü bizim köye atla 1,5 saat sürüyor).
Kuşçu ağasına diyorlar ki, İsmailli ağasının hizmetkârı gelmiş. Karnını doyurun sonra gelsin diyor. Hizmetkâr huzura alınıyor, ‘’buyur evladım diyor, İsmailli ağası ne istiyor?’’ ‘Vallahi ağam diyor, bana sabah namazı vakti uğra demişti, ben de geç kalınca çekindim, nasıl olsa siz biliyorsunuzdur diye sormadan geldim, diyor.

Kuşçu ağası hizmetkârın biraz yüzüne bakıyor ve hemen ‘’tamam evladım, İsmailli ağası şu damın üzerinde ki loğu istiyordu’’ diyor ve 50 kilo ağırlığındaki taşı çuvala koyup hizmetkârın sırtına veriyor, ‘’al götür ve selam söyle’’ diyor. Hizmetkâr akşam namazı vakti köye varıyor. Dedemin huzuruna çıkıp ‘’Loğu getirdim ağam’’ diyor. Dedem rahmetli ‘’Ne loğu oğlum?’’ diyor. ‘’Ben loğu ne yapacağım?’’ diyor ve ekliyor, ‘’Akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş’’.

Yaşanmış olay bu... Şimdi bunu herkes başka türlü anlayabilir. İlk akla gelen, yahu ne zalim adammış yakıştırması olabilir. Ama işin özünde; ağanın zalim oluşu değil, disiplin anlayışı yatar. Sorumsuzluk, sadakat, zamanında olunması gereken yerde olamama, laubalilik, zanla hareket etme, anlayıp dinlememe gibi birçok konuda bize ders veren bir olaydır.

Ne yaparsak yapalım, mutlaka yerinde, zamanında belli bir disiplin anlayışı içerisinde olmasına dikkat etmeliyiz. Hayatını bir disipline oturtamayanların netice alması mümkün değildir.

Anma programlarının anlamaya dönüşmesi dilek ve temennisiyle.


YAZARIN DİĞER YAZILARI