Referans Referans Referans Referans Referans


Sıla-i Rahim

Dünyada hiç bir şey yerinde saymıyor. Her şey gelişiyor, değişiyor. Öyle hızlı bir değişim yaşanıyor ki bunu takib etmek oldukça zorlaşıyor. Teknolojideki hızlı ilerleme, sosyal hayata hemen yansıyor ve bu insani ilişkilerde bile değişik sonuçlar doğuruyor. Bunun hem menfi hem de müsbet yönleri olabiliyor. Dergimizin bu sayısında, izin anlayışının, nesiller arasında nasıl bir farklılık arzettiğini irdelemeye calışıyoruz. Bu değişimin çok farklı sebepleri var. Birinci ve ikinci nesil, sıla-i rahim – akraba, dost, memleket ziyareti diye izine giderdi, üçüncü nesil izninin yarısını akraba ziyareti, yarısını tatil beldeleri olarak tercih ediyor. Dördüncü ve sonraki nesiller sadece tatil beldelerini tercih edecek diyerek özetleyebiliriz belki…

Bugün görünen tablo böyle… Birinci, ikinci nesiller icin vatan hasreti çok büyüktü. Bugünkü teknik imkânlar, akıllı telefonlar, yüzlerce tv kanalları mevcut değildi. Pazar günleri bir sinemada gösterilen Türk filmi izleyerek vatan hasretini giderilmeye calışılıyordu.

Hasret büyüktü, özlem büyüktü… Birinci neslin büyük coğunluğu yanlızdı, ailesi ve çocukları Türkiye’deydi. Kendisi işçi yurtlarında kalırdı, cemiyet, dernek yoktu, 2-3 ayda bir gelen mektupla yetinmek zorundaydı. İzin onun için iple çekilen bir hasret, özlem giderme gemisiydi.

Vatana varınca onu özlemle kucaklayan eşi, çocukları, anası, babası, dayısı, amcası, halası, teyzesi vardı. O neslin başka bir yerde izin düşünmesi zaten mümkün değildi. İkinci neslin durumu bundan çok farklı değildi. Tek fark, belki anne ve babasının burada olmasıydı. Ama köyüyle, kasabasıyla bağı kuvvetliydi. Dede, nine, teyze, amca , dayı hepsi onu bağrına basıyordu. Onun izin yeri köyüydü, kasabasıydı…

Üçüncü neslin, köyü, kasabası ile hatırası yok. Buralarda doğmuş büyümüş. Belki; babasının dedesinin akrabaları var ama o onlara da biraz zayıf bağlarla bağlı. Onun için ailesinin de teşvikiyle hem akraba ziyareti yapıyor, hem de izin beldelerininde tatilin yarısını geçiriyor. Zaten birinci ve ikinci nesilden bircoğunun kendi köyü ve kasabasıyla bir bağı da kalmadı. Onlar da ya tatil beldelerinde bir yazlık almışlar, ya da başka bir kenti tercih ettiklerinden oralara göçmüşler.

Ben ikinci nesilden sayılırım. Eski izin heyecanını ben de yasayamıyorum artık. Hâlâ memlekete gidiyorum. Daha bir hafta olsun bir tatil beldesine gitmedim. Ama eski heyecan yok… Çünkü seni memlekette büyük bir özlemle bağrına basan baba yok, ana yok, hala yok, teyze yok, dayı yok… O nesil farklıydı. Memlekete varınca, 15-20 dakika içinde hâlâ, teyze damlardı, seni kucaklar, dakikalarca öper, hasret giderirdi.

Şimdi hepimiz kendimize ait evin giriş kapısını anahtarla açıp boş evlere giriyoruz. Seni kapıda karşılayan yok, ışıldayan gözlerle, titreyen yüreklerle bağrına basan ana yok, baba yok… Vardıktan bir gün iki gün sonra, kardeşlerin gelir, bir hafta sonra bir-iki yeğen gelir, belki seni bir akşam yemeğine davet eder ve dönmeye bir gün kala tekrar gelir; abi güle güle, der.

Tablo bu, kimseyi suçlamak icin söylemiyorum. Ama artık şartlar değişmiş. Herkes gelin, damat, torun sahibi olmuş, onlar içinde zaman daralmış. İyi ve güçlü aile büyükleri olan üçüncü nesil, varsa orada halası, dayısı, amcası, teyzesi gidiyor aynı şartlarda karşılanıyor. Bir ziyaret yaptıktan sonra tatil beldesine gidiyor. Dördüncü ve daha sonraki nesillerin büyük coğunluğunun, akraba bağları da bitecek. Hala, Teyze, dayı, amca hepsi burada olacak. Nereye tatile gidecek pek belli değil... Burada yetişen nesillerin eğer buradaki sivil kitle kuruluşlarıyla bağları, ilgileri varsa, vatanla da bağları devam edecektir ve onlar herşeye rağmen, ülkemizde tatilini geçirmeyi düşünecektir diye ümit ediyorum. Sıla-i rahim önemlidir... Dedesinin büyük dedesinin mezarını bile ziyaret etmek önemli bir görevdir. Bu şuurda nesiller yetiştirmek için gayret etmek gerektiğini ve bunun mukaddes bir görev olduğunu düşünüyorum.


YAZARIN DİĞER YAZILARI