Referans Referans Referans Referans Referans


Hz. Hüseyine İki Cihanda Dost Olmak
(Ah Hüseyinim Vah Hüseyinim)

Hz. Hüseyin’e her Müslümanın yanması, ağlaması en tabi bir harekettir. Bu zulme insan kalbinin dayanması asla mümkün değil. Birde öldürülen insan Sevgili Peygamberimizin sevgili torunu ise, acı çok daha sarsıcı ve büyüktür. Bu ne büyük bir zulüm. Her Müslüman bu zulmün mimarlarını ve katillerini her zaman lanetleyecektir. Bunu lanetlemek için klasik anlamda Şii veya Sünni olmak gerekmiyor. Kerbela bütün Müslümanların gönlünü sızlatan, yüreğini ağlatan büyük bir acıdır. “Ah Hüseyin’im, vah Hüseyin’im” diye başlayan türküler, ağıtlar, mersiyeler kültürel değerlerimizdir ve bizim hayatımızda vardır, bundan sonrada var olacaktır.

Maalesef dünyamızda ki zulümler bütün şiddetiyle devam ediyor. Bu zulmün en büyük muhatabı da hep Müslümanlar oluyor. Emperyalist güçlerin planladığı ve Müslümanlar üzerinde uyguladığı şiddet ve zulüm bütün hızıyla devam ediyor. Müslümanlar “Her yer Kerbela, her gün aşure” anlayışından kurtulup, yeni Kerbela’ları görmek durumundadırlar. Dünyanın bugünkü geldiği noktada hak haklının değil, hak güçlünün hakkı olarak kabul görüyor. Bugün sadece haklı olmanız yetmiyor, aynı zamanda güçlüde olmanız gerekiyor. Askeri alanda, ekonomide, eğitimde, ilimde, teknikte, siyasette, sanatta, kültürde de hâkim olmanız şart olmuştur.

Her Müslüman Kur’an-ı Kerim’i, Hz. Muhammed’i iyi anlamalı, kavramalı ve hayatına hâkim kılmalıdır. Bunu anlamayanlar daha çok muharremler yaşayacaklardır. İslam adına birbirlerini boğazlamayı, emperyalistlerin isteği doğrultusunda sıraya koymuşçasına bir Sünni cami, bir Şii cami bombalanıyor ve meraklar daha çok “hangi kesimin camisi” bu sefer bombalandı diye takip ediliyor. Camiler kimsenin babasın malı değil, Allah’ın evi Müslümanların ibadet yeridir. Allah’ın dinini kavrayamayanlar Hz. Muhammed’i de hakkıyla kavrayamazlar. Esas olan “Âlemlere Rahmet olarak gönderileni kavramaktır. O’nu anlayanlar Hz. Ebubekir’in, Hz. Ömer’in vs. (en iyimser olanların haliyle) isimlerini ağzına almaktan kaçınmazlar. Ve yine Kerbela’yı kan gölüne çevirenleri daha iyi tanır Hz. Hüseyin’in davasını Hakk yolda atılmış bir gayret olarak görür. Yine Hz. Peygamberi hakkıyla kavrayanlar Hz. Hüseyin’in mücadelesini daha iyi anlar, gayretinin Peygamber gayreti olduğunu bilir ve O’nu sadece çocukluk hatıralarıyla anmaz.

Büyük şair, iman eri Mehmet Akif’in yüz yıl önce İslam Âleminin yaşadığı katliamları, gördüğü zulümleri ümmetin Muharremi olarak görmüş ve aşağıdaki şiiri yazmıştır.

“Yıllar geçiyor ki, ya Muhammed, / Aylar bize hep Muharrem oldu!
Akşam ne güneşli bir geceydi… / Eyvah, o da leyl-i matem oldu
Âlem bugün üç yüz elli milyon / Mazluma yaman bir âlem oldu:
Çiğnendi harim-i pâki şer’in; / Namusa yabancı mahrem oldu!
Beyninde öten çanın sesinden / Binlerce minare ebkem oldu
Allah için, ey Nebiyy- mâ’sum, / İslâm’ı bırakma böyle bikes…”

Aradan yüz yıl geçmiş olmasına rağmen maalesef İslam Âleminin Muharremi halen bitmemiştir. Biz Müslümanlarda bu zulmün bitmesi için herhangi bir çabamız olmamıştır. Bir kısım şekli kutlamalarımız olmuş ve hatta ibadet gibi algıladığımız mevlitler, mersiyeler, türküler, vücuda saplanan şişler, vücuda vurulan zincirler ve kanlı tabloların, Türbelere sürülen bezler, ağaçlara asılan çaputların bizi kurtaracağı zannedildi. Aşırıya kaçan bu görüntüleri ibadet gibi anlayanlar, kendi imanlarına da zarar verdiklerini de bilmeliler. Bu tabloların aşırıya kaçmayanları, kültürel hayatın temsili bir gerçeği olduğunu bilmektedirler.

Ey Peygamberimin şanlı ve nurlu şehidi seni rahmetle anıyorum. Resulullah’ın yolunda olmak, İmanın yılmaz mücahidi seni asırlardır yaşatan Hakk’ta oluşundur. Sana zulmü reva gören Yezid ve tayfası şimdi küfrün çukurunda lanetleniyor.

Asıl şu soruyu kendimize sormalıyız. “ Ben o gün yaşasaydım kimin yanın da olurdum.” Bugünkü duruşumuz Hak ve hakikatse, demek ki biz Hz. Hüseyin’in yanındayız ve bütün Yezitlerin karşısındayız. “Emr-i bil maruf, nehyi anıl münker” Yanı “Allah’ın emrettiklerini yapmak, yasakladığı şeylerden kaçmaktır”. Allah’a şeksiz, şüphesiz kul olmak, Resulüllah’ın yolunda ve onun yaptığı, yaşadığı gibi İslam’ı yaşamaktır. Ana ölçü budur. Allah’a hakkıyla kul ve Resulüne ümmet olmayı başarabilenler, bu çerçevenin içinde mücadelesini sürdürenler kurtuluşu yakalamışlardır.

Yüce Rabbim bize ölçüyü ne güzel bildirmiş: “İçinizde insanları hayra çağıran, kötülüklerden alı koyan bir topluluk bulunsun. Ancak onlar kurtuluşa erişeceklerdir.” (Al-i İmran s. 104) Muhabbetinde de, nefretinde ölçüsü bu olmalı. İman bunu gerektirir. Müslümanlara ait bir yerin hangi mezhebe, cemaate ait olduğuna bakmadan gönlümüz sızlıyor ve bizler üzerinde oynanan bir oyun olduğunu görüyorsak, biz bu oyuna gelmeyeceğiz demektir.

Tarihte yaşanan ve bütün Müslümanları asırlarca izdiraba, ayrılığa iten, milyonlarca canların yok olmasına sebep olan bu Kerbela vahşeti kıyamete kadar Müslümanların gönlünde hep büyük bir acı olarak kalacaktır. Son olarak, her Müslüman şunu bilmeli ki, Hz. Hüseyin’in davası bir taht, saltanat davası değildi. Uygulamaları çok kötü olan bir saltanatın önünü kesmek, Peygamberi bir metodu devlete yeniden hâkim kılmaktır. Hz. Hüseyin’in davası haktır ve Peygamber yoludur. Bu Hak yolda “Hüseyni duruş” sergileyenlere helal olsun.

16.10.2014, Kurtköy-İstanbul



YAZARIN DİĞER YAZILARI